
bir daha anne olmak, yeniden bir çocuk sahibi olmak fikri benliğimi müthiş bir heyecanla sarıyor, kendime dönüp bakıyorum, sonra of diyorum çok zor, nasıl yaparım? yapabilir miyim? yavrusunu korumaya alan aslan yavrusu misali kanat germişken etrafıma ve bazen de haddimi aşmışken, yüreğimin bir sorumluluk heyecanını ve sarmalını yeniden kaldıramayacağını düşünüyorum bazen. bedenimin ve tüm benliğimin uğradığı bu dalga dalga duygu seli daha ne kadar çalkalayabilir içimi ve ben bu akışa bırakabilirim kendimi, nasıl yaparım, bir kere daha yapabilir miyim? diye soruyorum kendi kendime. eşimin sık sık daha geniş ve rahat olmamı söylemesini çok haklı buluyorum da, nasıl yapacağım? parmağı kapıya sıkışan oğlumun çoktan "iyi" olduğuna ikna olamayışımı ancak delilik açıklayabilir. bu sabah saat 6 buçukta step dersine giderken hayal meyal gördüğüm dolunay mı, yoksa sersemletici garip rüzgarla gelen olağan dışı sıcak mı sebep bu satırlara? ben delirmiş olmalıyım! kafamı düşüp kırsam umursamayacağım ama oğlumu bu kadar sarıp sarmalamam delilik mi? dünyaya geldiği andan itibaren kendi bedeni ve ruhuyla istediği gibi yaşayacağını bildiğim bir insanoğlu oğlum nihayetinde, biliyorum ve benim bu varoluşa hiçbir hükmüm yok, olamaz, sorumluluklarımın ötesine geçemem ki zaten...

bırak adamı, rahat bırak diyor babası, adam oldu benim oğlum, büyüyüp gidecek, gezecek, keşfedecekmiş, şimdiden rahat bırakmaya alış diyor babası, yoksa işimiz iş olurmuş, çok haklı, bırakayım diyorum, bırakıyorum. ama aklım onda, o hep iyi olsun, rahat olsun, delice. kendi anne babamın beni büyütürken nasıl olup da kalplerine bunca sahip çıkabildiklerine, bu deliliği dizginleyebildiklerine şaşıyorum, seneler boyu hep uzun, upuzun mesafeler varken arada... durup durup düşünüyorum, insan cidden de çocukluğuna dönüp bakıyor anne baba olduğunda, neler yaşamış, nasıl yaşamış aklından geçiveriyor bir bir, ben hep güzellikleri anımsıyorum, sanırım tüm yaşanmışlıkları çoktan kucakladığım için, acısı ve tatlısıyla... silinenler, kalanlar, hepsi gerçek nihayetinde, çok yeni kırıklıklar da var, ama ne çok bilgi düşmüş kucağıma diyorum, bazen kendime kızdığım da oluyor, insan doğasının haksız kibrini, insanoğlunun kızgın ve yakıcı bir zavallılıkta hırslı, kinli hallerini unutuveriyorum bazen, ayakta uyuduğum oluyor, görüntülere ya da gerçek olmasını arzuladığım iyi hallere kapılıveriyorum. insan sonsuza dek yavrusunun kokusunu koynunda yaşar, yaşatır, yavrusu her nerede olursa olsun, asla da vazgeçmez ondan, varlığından. bunu biliyorum. daha az deli olmaya çalışacağım. bir daha anne olayım, çok kereler hem de, içime sığmayan bu sevgiyi paylaşmaya hep hazırım ben.

bıraktım oğlum, istediğin gibi keşfederek büyü. iyi ki baban var insan doğasını benden çok daha iyi keşfetmiş, hissetmiş, sen de bil oğlum, bil ki hayat sana en bilge haliyle açılsın. babil, oğlum, kuzum, kıvırcığım, mavişim. ağacı sev dediğimde nasıl gidip gövdesini seviyorsun ağacın, buna deli olmayayım da neye olayım peki?