Saturday, November 27, 2010

karışık, hepsi birden...

31 Ekim Babil'in babasının doğumgünüydü, bu sene Cadılar Bayramı için oğluma kıyafet almadım, şimdilerde sağlam tercihleri olan bebeğime kendi tercihimle bir kıyafet giydirmek istemedim, zamanı geldiğinde ve kendi de isterse yaparız dedim. Ortalıkta kapı kapı toplanıp delicesine yenen şekeri içim almıyor, giysi kısmına da zamanı gelince karar veririm diye düşünüyorum, hani nutella yer, kinder çukulata yer oğlum, gurme tatları keşfeder de, gereksiz şekerlemelere dalmasa derim. Güzel geçen biz bize doğumgünümüzden sonra Kasım ayına hızla girdik, gerçi Kasım ayı pek hızlı geçmedi, hatta kendi pek bir yavaş ve daraltarak geçmeye niyetliydi ki Chicago'daki altıncı yılımızdan gün alışımızla bizi ziyaret eden arkadaşlarımız oldu. Değişim rüzgarlarının nereden eseceğini kestirmeye çalıştığım şu günlerde, zamanın ağır tiktaklarına kulak verirken peş peşe bu ziyaretler bize ilaç gibi geldi. Arkadaşlarımız Babil'i çok sevdiler, oğlum ne çok yakınsın sen, hemen sokuluveren, kendini sevdirmek bir yana, sevgisini gösteren güzel kalpli, neşeli oğlum benim. Son gecenin sabahında, annesinin babasının arasında değil de daha üç gündür bildiği ama hemen sımsıcak sevdiği dostlarımızla yatak keyfi yapan Babil, sen ne sevecensin kuzum, şaşırıp kalıyorum sana ben, güzel ruhlu, güleç oğlum, bu güzel duyguları hep paylaş kuzum olur mu? Benim evde kaldığım bir günde de beraberce akvaryuma gittiler, bir ara babası arabadan birşey almaya gitmiş, oğlum hiç mi hiç yadırgamadan durmuş onlarla. Bu bize yazın yapmayı umduğumuz baş başa üç beş günlük tatile ümit ışığı oldu, hani annem ve babamla iki hafta kalsa Babil, onlara da alışır, hem belki biz de onu bırakıp bir kısa kaçamak yapabiliriz, hem o zamana daha da büyümüş olacak, belki ben de daha içim cızlamadan oğlumu bırakmayı öğrenirim, ne de olsa gelecek yaz sonunda, yeni dönemle Babil'i haftada iki gün okula başlatacağız, çok iyi olacak, oğlum okullu olacak. Şükran Günü ile basan kış soğuğu gözümüzü korkutmuyor, oğlumun soğukla arası iyi, gezmek, dolaşmak olsun, hiç umrunda değil belli ki. Etrafın çok güzel süslenmeye başlanması ile şehir merkezi sonbahar hüznünden sıyrıldı. Artık yaz bitti diye üzülmüyorum. Field Museum'a, hani şu dinozorlu müzeye bu ay üye olacağım sanırım, bir de şehir merkezi, içi süslenmiş alışveriş merkezlerinde dolaşmalar, biraz alışveriş, bir de müzik dersi derken bu zorlu kış günlerini kolay hale dönüştürebiliriz. Christmas öncesinde bir kayak tatilimiz de var, sanırım yeni yıla girmeden yoğun bir dönem olacak. Oğlum, yaşamın değişimlere gebe olduğu dönemlerde daha hareketli, araştırmacı, dingin bir aktiflikte olmakta fayda var, nelerin değişeceğini, nelerin aynı kalacağını beraber göreceğiz, ama içimde duyumsuyorum ki bu yıl bitmeden bir küçük noktacık koyarız yaşam haritamıza, yepyenini bir rotayla... Sen hep böyle neşeli ve sağlıklı ol, yeter. Konuşkan bebeğim, kendini ifade edişindeki en bayıldığım tavrın, neşeli gururun, hani bildiğini ifade edebildiğinde yüzündeki o gururlu gülüş, müthiş, eşsiz. Bayılıyorum o imalı ifadelerine. Bir de tam söylemekten kaçındıklarını işaret diliyle söylüyor olman da kendine olan güvenini perçinledi, istediklerini, zihninden geçen ve paylaşmayı arzuladığın herşeyi bir şekilde ifade edebiliyor olmak senin de hoşuna gidiyor, dil gelişimini bu neşeli tavır da körüklemiş oldu. Farklı arkadaş ortamlarında İngilizce konuşulduğunda daha gözlemci bir hale büründüğünü görüyorum, bu çok hoş, tamamen farklı bir dil konuşulduğunu anlıyorsun, evde okuduğumuz İngilizce kitaplarla da aşinasın bu dile, hatta bazı favori kitaplarını ben sana okurken kendi dilinde tekrar ediyorsun, beni taklit edecek tatlı sesler çıkarıyorsun, senin tüm bu gelişimine tanıklık etmek müthiş bir duygu. Aklımda bir de en son evdeki bir sohbette somutlaştırararak ifade ettiğim bir notu buraya koymak var. En çok da kendime ve Babil'e bu not, oğlumun babası da bu noktanın altını çokça çizer. Ben kendi bakış açımla farklıca çiziyorum sanırım ama aynı ortak yola çıkıyor ifade... Korku kültürü hakkında... Babil doğduğundan beri sağlık sisteminin içinde ve de kıyısında gözlemlediğim korku bazlı yaklaşımlar. Benim tavrım net, korkular üzerine kurulan her türlü tavır, ister iyileştirmek amaçlı olsun, ister korumak, uçurumlara açılan kapılar haline geliyor. Hastalıktan korku, gelişimin gerisinde kalmaktan korku, az ya da çok, iyi ya da kötü gibi kutuplu bakış açıları kadar korkarak kaçınmak üzerine kurulu yaklaşımlar, eyvah ki ne eyvah! Ben bu ateş çemberinin etrafı saracağı kapıyı açmam artık, bilmeden açıp da tanıklık ettiğim bu kapının koluna elim değse bile beni yakmaz bu ateş, görüp de bildiğim ateşe elimi sokmam ki ben, oğlumun doktorunu 100 kere de ihtiyaç duysam yine değiştiririm, tercih ettiğim bakış açısını ve tavrı bulana dek, o ideal doktoru bulmasam ne olur, belli görevleri dışında yetkisinin ve yapabileceklerinin sınırlarını bildiğim bu doktor denen adam da bir insanoğludur neticesinde, her insan gibi olabildiğince, yapabildiğince varolan... Bir kitapçıktaki maddeleri karşılamadığı için zırt pırt çocuğu test etmeye çalışan doktorları reddediyorum, ebeveynlerin "başarıları"nı kalıplar üzerinden sorgulayan, çocuklarını da bu kalıplar üzerinden algılamalarını dikte eden sistemi sorguluyorum, çocuğa sanki belli metodların ürünüymüş gibi bakan gözlerin her türlü algısını reddediyorum, ebeveynleri ve çocuklarını keşiflerinde özgür kılmak bir yana, korku kültürünün birer kölesi haline getirmeyi iş edinmiş tavırlara kapımı kapatıyorum, bünyede hiç varolmamış korkuları aşılamaya çalışan bu sistemi sarsıyorum, sorguluyorum, proaktif olma kisvesi altında huzursuzluk yaratan her türlü soğuk, sorgulayıcı, iğneleyici, kibirli tavrı silkeliyorum. Sağduyunun peşindeyim, akıllı, sağduyulu yaklaşımların, yoksa korku aşılamayı hedefleyen ve ancak bu şekilde "önlem" alınabileceği sanrısını sayıklayan yaklaşımların değil. Sağlık kadar, eğitim alanında da bu böyle. Ve korku bana göre çıkmaz bir sokak, hele de ilk kez anne oluyorsan ve herşeyi kendi başına keşfedip öğreniyorsan, hataların da olsa, onlardan öğrenerek ilerleyebilirsin, ama korku ile gireceğin her yol çıkmaz sokak. Belki yaşamın tüm aşamalarında bu böyle. Oğlum bilinç ve güven dolu cesaret duygusu ne güzeldir, güçlü ve de dingindir, coşkusundaki güven seni akıllı atılımlara yöneltir. Canım yavrum, sen bil ve hisset, böylelikle hayatta herşeyin zamanı güzelce gelir, merak etme sakın. Çok daldan dala atlıyorum, aklıma ne yazdıysam burada yazıyorum, kaçırmamak için, notunu almak için, bir gün gelir de yaşamlarımızın değiştiği, güzelleştiği bu dönemi gülümseyerek okursun diye. Koca adam olduğunda hem de... Seni seviyorum, her zaman, sonsuz, bunu da oku, hem de tekrar tekrar oku, olur mu? Annen, dörtmevsim.