Wednesday, February 17, 2010

ilk yaş


Oğlumun ilk yaşı doldu.

12 Şubat gecesi, tam bir yıl önce hastaneye yattığım aynı tarihli geceyi anımsamanın ötesine geçti hissettiklerim. Kendi deneyimimi, tüm yaşadıklarımı, kendim bir başkasıymışım gibi gözlemledim sanki... Dörtmevsim'i düşündüm tüm gece boyunca, heyecanlandım onun için, her anını, yavrusunu uzun bir hamilelik ve zorlu bir doğum macerasından sonra kucağına almasının mutluluğunu hissettim, onun adına mutlu oldum, heyecanlandım, Dörtmevsim için duygulandım. Aynanın arkasından kendimi izledim, Dörtmevsim'e ve yavrusu Babil'e hayranlıkla baktım.

Dostlarımız, çocukları, hediyeleri ve tüm içtenlikleriyle oğlumun doğumgünü olan 13 Şubat Cumartesi günü evimize geldiler. Ailelerimiz, Babil'den uzakta ilk yaşımızı kutluyorlarken tatlı bir burukluk yaşıyorlardı, ama yanımızdalardı, biliyordum. Uzaktaki dostlarımızın, tıpkı yavrumun doğumunda olduğu gibi ilk yaşımızı da kalpten kutladıklarını, mutluluğumuzu en derinde duyumsadıklarını biliyordum.

Ziyafet bolluğunda hazırladığım yemekler, sade ve neşeli süslemeler, yavrularımızın çılgınca hareketliliği, dostların içten kutlamaları, yavrumun kucağımda bir yaşını doldurmuş varlığı, beni en nihayet bir sene sonrasına, bugüne taşıdı. Dörtmevsime sarıldım, ona teşekkür ettim, tüm gücü ve sağduyusuyla bu yavruyu sağlık ve sevgiyle dünyaya getirdiği için ona teşekkür ettim. Bebeğimin ilk yaşını kutladım, anneliğimin yeni yaşına girişimin şerefine bir kadeh şampanya bile içtim.

Mavi göz ve kumral saç farkına rağmen babasının adeta kopyası olan Babil bir yaşında. Bir yıl boyunca tüm varlığıyla oğluma sevgisini akıtan babamızı da kutlayalım Babil oğlum! Tüm yaşananların kimi zaman duygusallık boyutunun göklere eriştiği evrenimde, ayakları yere basan, sevgisini dopdolu yaşadığı kadar, sezgileri ve gerçekçiliği ile yolumuzu sağlam kılan babana sarılalım, ona teşekkür edelim oğlum!

İlk yaşın için kendi el yazımla ayrıca büyüdüğünde okuman için bir mektup daha yazacağım, hani eski usül, aklım başıma bir gelsin, öyle, babana da söyledim, o da yazar umarım, hani inadı tutar da ben kalıcı başka bir sürpriz bulurum, aynısını yapmam derse bilemem tabii. Her ne olursa olsun, sen, büyüdüğün her an sevgimizle donanıyor, içten dışa her yanında sana olan sonsuz bağımızı duyumsuyorsun, biliyorum. Sanırım en kalıcı olan da senin ruhuna, kalbine ve karakterine işleyecek olan bu sevgidir yavrum. Seni aklımın da alamadığı bir derinde seviyorum oğlum.

Her yeni yaşın bu yaşın gibi sana yepyeni deneyimler ve keşifler getirecek. O güzel kafanın içinde sana sunduğumuz bu dünyayı nasıl gözlemliyorsun, nasıl tanıyorsun kestirmeye çalışıyorum. Gözlerine baktığımda bize olan sevgini ve bağını anlayabiliyorum. Senin yanındakı varlığımızla duyduğun güven, bize sarılışın içimizi yakıyor bebeğim. Seni binlerce kere öpüyoruz ve senin de yanağımıza bir öpücük konduracağın günün hayaliyle yaşıyoruz, haydi Babil, elini çabuk tut oğlum, şu öpücük işini bir an evvel öğren! Çapkın bakışların, çılgın kahkahaların da yetmiyor değil hani!

Bu aralar açıp kapama oyunlarında yaratıcılıktan yana sınır tanımıyorsun. Özel ilgi alanın kapılar, elin bir yerlere sıkışmasın diye dikkat etsem de evdeki kapı bolluğundan yana seni zaptetmek zor, kapıyı kapatıp kıkırdıyorsun, kapıyı açıp kıkırdıyorsun, müthiş bir şeker durum bu! Çok hareketlisin, ellerinden tutup seni yürüttüğümde adımlar atmayı sever oldun. Bakalım ne zaman ayağa kalkacaksın, anlaşılan bir süre daha çılgınca emekleyip keyfine bakmaya devam edeceksin. Bu aralar iştahın ağız tadına uyan tarifler bulmamla yerine geldi, bu güzel. Artık sofradan da yemekler tadabileceksin bebeğim. Ufak ufak başlayacağız, tuzdan ve acılıdan uzak ama hafif baharatlı olabilir bu yeni tatlar. Mesela dün iki adet İzmir köfteyi mideye kemire kemire indirdin! Kaşığına yemek doldurduğumda ve çatalına bir lokma taktığımda da ağzına götürüp yiyorsun. Onun dışında önüne sevdiğin ne varsa koyduğumuzda silip süpürüyorsun o minnoş parmaklarınla. Bugün mesela doğranmış bir adet portakal yedin, o minicik midende nereye gidiyor bu yediklerin merak ediyorum!

Bu aralar uzun süre tek birşeye odaklanmak istemiyorsun, çok hareketlisin, kitaplar okuyoruz, belli kitapları çok seviyorsun, mesela "Leo Le Chat Comes to Play" adlı çift dilli (İngilizce ve Fransızca) kitaptaki kediyi gördüğün anda gülümseyip kediye geliyorsun, sonuna kadar keyifle dinlediğin kitaplardan birisi bu. Odanda kendi başına oynamayı seviyorsun, tabii bizi arada görüp varlığımızdan emin olmak şartıyla. Bugünlerde bir müzik dersine yazılmak amacıyla deneme derslerine gidiyoruz, bu ay birkaç tanesini deniyoruz. Seçenekler ülkesi Amerika'daki bu zengin evrende senin zevkine göre ve benim gözlemlerime dayanarak karar vereceğiz bebeğim. Bir de 7 Mayıs'taki Türkiye seyahatimize göre ayarlamamız gerekiyor tarihleri de. Canım bebeğim, seninle geçirdiğimiz günler keyifle dopdolu. Senin de bir yaşının dolmasıyla ben de kendimi farklı bir anlamda tamamlanmış, ilk sınavımı vermiş hissediyorum. Ben de yeni başlangıçlar döneminin kapısını böylelikle aralıyorum sanki...

Bebeğim, tüm yaşlarını neşe ve yaşama sevinci ile karşıla, her anını keyifle duyumsa, hayattaki en önemli erdemlerden birisi de anın farkındalığı ile yaşamak olsa gerek. Bilge bebeğim, yaşamdan öğrendiklerin ve yaşama kattıklarınla, sevgi dolu bir varoluşla nefes al, tarihselliğini yazarken zihninin duvarlarına, yaşamın farklılıklarını kucakla, hayatın tesadüf diye adlandırılan, ancak hiç de tesadüf olmayan anlamlı tüm ince detaylarını ve getirdiği tatlı sürprizleri gözlemlerken yaşamına ve kararlarına sahip çık, hayatın akışında bir çınar gibi güçlü dururken, ince bir sazlık gibi esen rüzgara da bükülmeyi bil. Bu düşündüklerim kendime de hep fısıldadıklarımdır, senin bana öğrettiklerinin yanında bu sözler ne ki? Büyüdüğünde ve sen de baba olduğunda dediklerimi daha iyi anlayacaksın. Hayat sana hep güzel yüzünü çevirsin, mutlulukla dolu olsun tüm anların. İlk yaşın kutlu olsun Babil! Annen olduğum için çok şanslıyım, her günümüzü sevinçle karşılıyorum ve yaşıyorum. Seni hayal edebileceğinin de ötesinde bir enginde seviyorum.

Friday, February 5, 2010

sevgi


Ne zamandır yazmak istiyorum, bu anı kolluyordum, ne yazacağımı bile düşünmeden başladım klavyenin tuşlarına dokunmaya. Düşüncelerimin hızına yetişemeyen parmaklarımla bir oyun içindeyim, haydi daha hızlı oyunu bu. Günlerdir zamanın içinde akıyoruz oğlumla. Bir yaşının dolmasına az kaldığı bu son günlerde sanki bu günler bir daha geri gelmeyecek, tadını çıkaralım diyerek yapmadık iş, gitmedik yer, oynamadık oyun bırakmamaya çabalıyoruz, o bana uyuyor tabii ki, asıl yerinde duramayan benim. Bebeğim büyümüş, koca adam olmuş. Altıncı dişini bile çıkartmış. Oradan oraya üç çeşitte emekleyen bebeğim çok hareketlendi, bebek gibi bile durmuyor artık, sanki iki yaşında koca adam! Hem yerde dizlerinin üstünde, hem sürünerek ("army crawl"), hem de tıpkı benim bebekken yaptığım gibi poposunun üstünde, kurbağa gibi zıp zıp zıplayarak emekliyor, hangisi kolayına giderse. Ayakta uzunca bir süre durduktan sonra yorulduğunun belirtisi homurdanma ile yere oturuveriyor Babil, sonra yeniden başlıyor evin altını üstüne getirmeye! Artık anne deyişinin belirginliği, bana uzanarak, beni çağırdığında yüzümü güldürüyor, içimi ısıtıyor.

Son günlerde bebeğimle evimizde anne ve bebekleriyle yapacağımız çok dilli (çift dilli) okuma günlerine hazırlandık, İspanyolca ve Fransızca kitaplar aldık (Ingilizcesi de var), her ne kadar oğlum çılgın gibi emeklemek ve sayısı doğumgünü şerefine artmış oyuncaklarıyla boğuşmakla meşgul olsa da ben ona kitap okurken ilgisini çeken bir ses, sözcük olduğunda yanımda bitiveriyor! Babil'i eskisi gibi kucakta tutmak mümkün değil! Biz de odasında oyun alanında oturuyoruz, özgürce hareket ederken ben kitap okuyup, resimlerini gösteriyorum, o da bir yanıma geliyor, bir gidiyor, bir gülüyor, bir çığlık atıyor. Çocuk olmanın en ayırt edici özelliği, inanılmaz bir öğrenme enerjisine sahip olmaları, biz yetişkinler bu yaşımızda böyle bir aşkla dolu olsak deviremeyeceğimiz iş kalmaz, feyz alıyorum ben de işte böyle! Halk kütüphanelerinde düzenlenen hikaye okuma günlerine de gidiyoruz, kendi çocuğum kadar, tüm yavruların ilgisini, gözlemlerini hayranlıkla seyre dalıyorum, insanın içini yaşam enerjisi ile doldurur bu seyir saatleri. Düzenli olarak gittiğimiz gruplarda sürekli karşılaştığım ebeveynlerin yavrularının nasıl da büyüdüklerini kendi yavrumunki kadar hayretle ve hayranlıkla karşılıyorum. İnsanoğlu ömrünün bu ilk yılında, tüm yaşamı boyunca büyümeyeceği ya da değişmeyeceği kadar müthiş bir hızla gelişiyor, dönüşüyor. Yavrum, kalbim, ruhum...

Artık günde üç en fazla dört kere emziriyorum seni, yavaş yavaş kendin bırakacaksın sanırım, içimde garip tatlı,buruk, gururla karışık bir sızı, bağımsızlığını ilan etmen için en çok ben çabalamadım mı? Peki nedir bu hüznün anlamı? Artık benim seni yedirmeme de izin vermiyorsun, kaşık hatta çatal kullanma çabaların bir yana, artık kendi ellerinle ustaca yemek yiyorsun. Gözünle seçip ayırdığın sebzeleri sana yedirebilmek için müthiş güzellikte bir tarifi uyguluyorum, burada "patty" dedikleri türde bir karışım, yumurta sarısı, peynir, kepek unu, keten tohumu, çeşitli sebze rendeleri veya püreleri, önceden kavrulmuş kıyma (hindi veya biftek), önceden pişirilip didiklenmiş tavuk, dana eti veya balık, özetle güzel ve sağlıklı olan ne varsa hepsi karıştırılır, yoğunca bir karışım olur, omlet ya da pancake gibi az yağlanmış tavada pişirilir. Bunları küçük parçalar halinde önüne koyuyorum, sen de kendi ellerinle afiyetle yiyorsun. Pişirmesi de çok pratik. Sen yeme bakalım, bende çare bol o sebzeleri sana yedirmek için! Meyve ile aramız hep iyi neyse ki...

Gelelim ilk yaşgününe! Evde dostlarla ufak bir parti vereceğiz. Pastanı sipariş ettim. Hediyelerimiz, oyuncakların, hepsi geldi, oynamaya başladın bile! Kitapların geldi, okumaya başladık bile! Parti malzemelerini alacağız, o günün yemek listesi hazır, yardım edecek hamarat bir dostum bile var! Hazırlıkları elimden geldiğince planlı yapıyorum, yoksa zaman hızlıca geçiyor. Ne çok ünlem işareti oldu, heyecanımı anla Babil!

Oğlum geçen sene bu zamanlar seni bekliyordum, şimdilerde yaşadığımız her ana şükrederek nefes alıyorum. Hayatımın en güzel yılı için sana binlerce kez teşekkür etsem azdır. Hafıza dediğimiz zihnimin duvarlarına, gün be gün, an be an yaşanan herşeyi kazımak istiyorum, tüm anları, şimdiyi, dünü, herşeyi; bilgimin bilincimle yoğrulduğu o noktada sevgimin derinliğini bir kere daha duyumsuyorum. Her gün binlerce kere söylediğim gibi, ne kadar söylesem sevgimi ifade edemiyorum, yine de söylüyorum, mis kokunu içime çekerek, zihnime kazıyarak hem de, seni seviyorum.