Friday, January 22, 2010

temiz

Oğlumla çok sevdiğimiz banyo şarkımız var, güftesi ve bestesi bana ait, dört aylıkken yapmıştım bu çalışmayı, halen de söyleniyor: "Kıvrımlar, temizlik kıvrımlarda gizlidir, anneciğim kıvrımlarımı temizle, kıvrımlar, temizse temizim, anneciğim kıvrımlarımı temizle." Bilenler bilir, bestesi sözlerini bütünler. Babil zaten banyo delisi, bir saat dursa ağlamaz, banyodan çıkarken çığlığı basar, su kuşum benim. Nereden yazdım bunu şimdi, temizlik kavramını yeniden düşündüm uzunca bir süre önce, çıkarımlarımı paylaşacağım.

Temizlik derken temiz nedir, temiz denileni nasıl yeniden keşfettim onu yazmak istiyorum. Otuz yaşımı doldurmadan geldiğim bu ülkede ne çok bilgi edindim, neler neler öğrendim, bunda bilginin paylaşılabilir ve herkese açık niteliğinin çok büyük katkısı var. Chicago'ya ilk geldiğim sene Migros tarzında bir alışveriş mekanına gidip bir bulaşık deterjanı seçeceğim diye bin tane markaya ve fiyata bakıp öyle alışveriş yapıyordum. Bu çok kısa sürdü, pratik mizacım hepsinin üstesinden geldi! Bir de ben oldum olası paranın alacağı malları saatlerce seçmekten hazzetmem, hani bazı insan vardır, ne olursa olsun alma duygusunu ve eylemini sever, bense param dursun, gerekmedikçe almayayım isterim, gerekince bile onca vakit harcamak istemem, ama ilk geldiğimde işler değişti. Hızlıca kararlar almam gerekti. En önemli karar ev temizlik malzemeleriydi. Neden derseniz eşim alerjileri olan bir insan, zararlı madeelerle temizlik yapmanın onu rahatsız ettiğini anlamam çok uzun sürmedi, bunların arasında, klorak yani beyazlatıcı özellikli ürünler, ağır parfümlü, kokulu maddeler gibi. Ev temizliğinden, çamaşır yıkamaya kadar herşey bir karar ve tercih sürecine soktu beni. Ne alsam, hangisi hem zararsız hem de iyi temizler diye... Kararlar: İhtiyaçlar, maliyet hesabı, kalite (hem temizlik hem de sağlık bakımından). Kitaplarla ve internetle araştırmalarım sonucunda farkettim ki evi temizleyeceğiz diye kendimize zarar veriyoruz. Tüm zararlı temizlik malzemelerinin ciğerlerimize doldurduklarını saymak burada ağır gelebilir. Ben iyi şeyler yazmak istiyorum, oradan alayım konuyu en baştan.

İlk işim evde önceden kalan, toz alırken toz üreten elektrik süpürgesinden kurtulup yenisini almak oldu, alerjik kişilerin ihtiyaçlarına uygun bir filtresi olmalıydı tabii. Ardından bulaşık deterjanı (makina ve elde yıkama), yerleri, cam ve ahşap tüm yüzeyleri, ayrıca tuvaleti temizleyecek doğal malzeme bazlı temizlik fısfısları ve malzemeleri, çamaşır yıkamak için yine doğal bazlı çamaşır deterjanı, çamaşır makinasına atılıp yıkanabilecek paspas ucu, özel temizlik bezleri ya da eskimiş tişörtler, banyo küvetini ovmak için ise "baking soda" yani sodyum bikarbonat (kabartma tozu) ve bildiğimiz sirke, önce kabartma tozunu nemli bir sünger yardımıyla küveti ovmak üzere kullanırsınız, üzerine dökülen sirke herşeyi pırıl pırıl yapar, üstüne bir de suyla duruladınız mı tertemiz olur. Temiz dediğimiz kavram meğer ne duru bir kavrammış, genzimi yakmayan bir temizlik malzemesiyle meğer her yer temiz oluyormuş. Ayrıca öyle foşur foşur etrafı silmeye de gerek yokmuş her zaman, bazen evi süpürmek bile yeterliymiş. Eski kuşakların kullandığı temel yöntemleri bırakıp bu zehirli maddeleri nereden edindik bilemiyorum, bakteri öldürelim derken neleri yok ediyoruz bilmemişim bunca zaman. Son iki üç yıldır ayıldım, yani bütün bu bilgileri ve uygulamaları Babil doğmadan hatta oğluma hamile kalmadan edindim, hem daha hesaplı hem de daha sağlıklı olduğunu öğrendim. Babil doğmadan diyorum, çünkü altı çizilmesi gereken en önemli nokta, bebekler ve çocuklar bizlerden daha hızlı soludukları, metabolizmaları daha hızlı çalıştığı için, zararlı temizlik malzemelerinden uçuşup havaya karışan bu zararlı maddelerden onlar daha çok etkileniyorlar. Belki dış dünyadaki herşeyi kontrol edemem ama evimde elimden geldiğince doğru tercihler yaparım, bebeğimin ve tüm ailemin bünyesini güçlendiririm. Şimdilik çalışmıyorum, bebeğimleyim, ama biliyorum ki iş hayatına yeniden girdiğimde tüm bu yöntemler hem pratik, hem de zaman almayan nitelikte, yani sürdürülebilir yöntemler, önemli olan da bu zaten.

Gün be gün hareketlenen bebeğimle bazen ev işleri aksasa da bildiğim doğrulardan şaşmıyorum. Sağlıklı yaşamak için her gün basit gibi görünen önemli tercihler yapıyoruz oğlum. Temiz derken güzel olanları yok etmeden temiz olmalı, hani kaş yaparken göz çıkartma misali olmamalı, senin kıvrımların gibi hem temiz hem de müthiş tatlı olmak zor tabii, eşsiz bebeğim, en güzel ve yararlı çabalarımın esin kaynağı.

Thursday, January 21, 2010

kalp

kalbim büyümüş, içine sığdırdığım sevgiyi paylaşacak sevenim ve sevdiklerim var, mutluyum. anneyim. Babil'in annesiyim. tek bir anda birçok yerde olabilmeyi, sevdiğim insanlara, beni sevenlere dokunabilmeyi istiyorum, bazen zaman yetmiyor sanki, tutup ensesinden zamanın, dur bakalım nereye, ben bugün oğluma şu kitapları okumadım, şu şarkıları söylemedik, şu dostumu arayamadım, uzunca bir banyo yapamadım ve daha nicelerini sıralamak istiyorum ama paylaşılacaklar, sorumluluklar, arzulananlar artarken zaman aynı kalıyor, zaman bana kıs kıs gülümserken ona ayak uyduracağım anı sabırla bekliyor sağolsun, bazen bekle daha çok beklersin demek istiyorum ama akışına bırakmak olmuyor kimi zaman, kimi zamansa oluyor, anı yaşamak ve duyumsamak en güzeli oluyor. varolmanın binbir çeşidi var. ben bin ikincisini olmak isterim. kalbimden öte ruhum büyümüş, olgunlaşmış, olabildiğimce olmuşum. bugün kendimi takdir ettim, tekrar tekrar aslansın, aferin sana, bravo sana dedim. hiç bilmediğim bir ülkede tüm sistemi öğrenip, herşeyi kurgulayıp, düzenleyip, bilgi ve bilinçle hem ruhumu, hem bedenimi, hem de evimi hazırlayıp oğluma kavuştum, eşimin katkısının ve güçlü karakterinin yanında ben yaptım ne çok şeyi, bazen de sanki herşeyi, tevazunun ötesine geçtim, bunca zamandır ilk kez aferin bana dedim. Babil doğalı tam bir sene olacak, hayatımın eşsiz dönüşümü. metamorfozun da ötesinde belki de dörtmevsim olmanın duruluğuna eriştim. içimdeki binbir rengi, devinimi, Babil'in annesi olmanın tadına yoğurdum, harmanladım. oğlum, büyüyünce beni daha da iyi anlayacaksın, seni içimin aldığından da ötede bir enginde seviyorum. bugün kalbim farklı titriyor. sen uykuya daldığın için, çok uzaklarda bir başka dost kalp benim onu aramamı beklemiş, aramamışım güne dalmışım yine zamanın oyununa gelmişim, işte onun için, babanın iki dişi çürükmüş, dolgu olacakmış, onun için, kendi ellerinle yemek yemeğe başladığından beri kaşıkla seni yedirmemi istemez oldun ondan, eline verdiğim kaşıkla önündeki kaptaki yemeğin yarısını midene yarısını da her yere keyifle ve tüm tatlılığınla bulaştırdığın için, anneannenin sana yolladığı cicileri sana giydirmem için sabırsızlandığını bildiğimden, ilk yaşgününe hazırlık yapacağım için ve daha binlerce detayla kalbim bambaşka titriyor bugünlerde oğlum, anne olduğum için, annen olduğum için...

Sunday, January 17, 2010

üçümüz


Onbir ay önce, ayın 13'ünde bir cuma günü doğmuş bebeğim. Miniminnacık bedeni bedenimden bu dünyaya gelirken aşkın binbir türlü halini vaat ediyormuş. Bir yaşını doldurmana az kaldı bebeğim. Oğlum iyi ki bu dünyaya, bizim yanımıza geldin, bizim oğlumuz oldun, senin sayende, bu hayatta yaşanabilecek en büyük mutlulukları yaşıyoruz.

27 Kasım'da ve sonrasında art arda gelen iki alt orta dişinin ardından üst orta iki dişin de 10 Aralık'tan sonra geldiler. Bebeğim, dört dişinin de teşrifleriyle, emzirirken ben de dahil, her bulduğunu ısırır oldun. Grisini tipi çubukların hakkından kolaylıkla gelmenin sırrı meğer bu dişleri çıkartmaktaymış, mandalinayı bir yandan emerken, bir yandan da bu dişlerle bölüp yemek varmış sonunda!

Babil'i bekliyordum geçen sene bu zamanlarda, yuvarlana yuvarlana, bir ay daha bekleyeceğimi, iki hafta fazladan karnımda kalacağını bilmeksizin hem de. Biz oğlumuzun doğumunda ve sonrasında sadece biz olalım istedik: Babil, babası ve annesi... Bizim toplumumuzda yapılanın aksine, biz kendi kendimize olalım istedik. Anne, baba, oğul olarak ilk kez bir araya geldiğimizde, bu anın kalplerimizi titreten duruluğunu o anın çerçevesinde sadece biz paylaşalım istedik. Bunu ben kendim de yürekten istedim ve tercih ettim, tüm şaşkınlıklara, bazı alınganlıklara rağmen kararımızı uyguladık. Oğlumuzun doğumunda en derinimde hissettiğim bu karar hayatımın kararıydı. Bugün de geri dönüp baktığımda ne doğru karar vermişiz diyorum. Üçümüzün o anların katıksız saflığında ve güzelliğinde gölgesiz varoluşumuz, her anın farkında olarak yaşayışımız, dikkatimizi birbirimize en derin titreşimlerle verişimiz, sadece ama sadece üçümüz olmaktan ötürüydü. Herşey ruhun en güzel halindeydi. Üçümüz, biz ve aile olmanın tarifsiz tadı...

Oğlum, bize yaşattığın hayatımızın bu en güzel onbir ayı için sana binlerce kez teşekkür ederim. Bana öğrettiğin sınırsız duygu, düşünce ve bilgi için sana teşekkür ederim. Bedenimi yeniden tanımamı ve anlamamı sağladığın için, ruhumu en sıcak kıvılcımlarla ısıttığın ve sımsıcak sardığın için sana teşekkür ederim. Benim oğlum olduğun, beni annen olarak seçtiğin için teşekkürler, bana anne dediğin, beni sevdiğin için teşekkürler. Yavrum, kalbim, ışığım, bilge bebeğim, ruhu aydınlığım, oğlum, Babil. Seni seviyorum.

Sunday, January 3, 2010

yeniyılın ilk günü



Babil yeniyılın ilk gününde kendi kendine yemek yemeğe karar verdi. Yeniyılın ilk sabahına uyandık, dışarıda hava buz gibi soğuk, zaten evden çıkmaya acelemiz yok, çıksak da ancak arabadan inmeden dolaşıp eve geliriz ya da kapalı bir mekana gireriz. Ev ahalisinin sevdiği bir kahvaltı hazırlayayım dedim, "pancake" yapmaya karar verdim. Türkçe'de tava keki mi denir bunlara acaba? Haydi öyle diyelim. Sabah emzirmesinin ardından babasıyla sabah keyfi yapar oğlum, ben de karışanım olmadan rahatça kahvaltı hazırlamaya koyulurum. Tava keki, yanına favori meyvelerimizden yabanmersini ve kivi, tava keki şurubumuz, çay da demlendi. Sofraya oturduk. Son birkaç aydır yaptığım gibi yavrumun önüne "finger food" dediğimiz yemek parçalarından koydum, başparmak ve işaret parmakları ile tutulup ağza götürülmesi kolay olan tava keki parçacıklarını koydum. Genellikle bir iki parçayı ağza götürmeye çalışmak dışında tutarlı bir yeme biçimi olmayan oğlum anlaşılan bu leziz kahvaltıyı pek sevmiş olmalı ki bundan böyle kendisi bu işi ele almaya karar verdi. Bir, iki, üç derken baktım ki art arda bütün parçaları ağzına atıyor, bebeğim büyümüş de kendisi yemeğini yiyor, aferin yavruma!

Bu tarif sihirli değil elbet, ama yine de paylaşayım isterim, tarifi aynen uygulayınca çok güzel pişiyor.

1 su bardağı un (beyazlatılmamış, saf unu tercih ediyorum, bana kalsa kepek unu koyarım ama eşim pek sevmiyor)
1 buçuk tatlı kaşığı kabartma tozu
Yarım tatlı kaşığı tuz
1 ya da 2 yemek kaşığı keten tohumu (keten tohumu isteğe bağlı, ben çok faydalı olduğu için koyuyorum). Bütün bu kuru malzemeler bir kapta karıştırılır.

1 yumurta
1 su bardağı süt
2 yemek kaşığı sıvı yağ
1 yemek kaşığı "maple syrup" denilen tava keki şurubu (bizdeki pekmezden daha farklı, Türkçesi akçaağaç şurubu ya da pekmezi olsa gerek, tabii yanılmıyorsam eğer...) Bütün bu sıvı malzemeler de çırpılır.

Katı ve sıvı malzemeler bir araya getirilir, cıvık, akışkan bir sıvı olur. Önceden ısıtılmış ve yağlanmış tavada pişirilir ("pancake griddle" denilen tava tercihim, ama herhangi bir yapışmaz tava da olur). Dikkat edilmesi gereken hususlar ise öncelikle tavanın kızdırılması, şöyle ki, tava kızınca üzerine azıcık su damlatıldığında çısır çısır etmelidir. Ben bir de "cooking spray" dedikleri spreylenebilen yağı kullanıyorum, hani diyetlerde de kullanılması önerilen yapışmaz tava yağı bu, kullanıldığında tava keki de çok fazla yağ emmemiş oluyor, öte yandan tavaya da yapışmıyor. Pişirirken bir çorba kepçesi yardımıyla istediğim boyutta döküyorum, ilk dökümden sonra tava keki üzerinde kabarcıklar olana dek beklenir, kabarcık olunca çevrilir, ilk yüz kahverengi, ikinci yüz ise altın renginde oluyor. Yanına da üzerine pudra şekeri serpilmiş yabanmersinleri konur; muz, ananas, egzotik meyveler çok yakışıyor, ahududu, frambuaz gibi meyveler de aynı güzellikte gidiyor. Bebeğim için de favori meyvelerinden kivi koydum, ayrıca yabanmersinlerini de kabuklarını soyup verdim.

Babil, oğlum, o minik parmaklarınla kahvaltını bir yiyişin var ki kim olsa canı çeker, "Babil Bey, bana da ver, ben de bir tadına bakayım" der. Yeniyılın ilk günü kendi kendine yemeye karar verdin. Herşeyi kendi kararınla ve tercihlerinle yapan bir bebeksin. Herşey istediğin gibi olsun yavrum, her gününü, her anını hissederek, bilerek ve duyumsayarak yaşa bebeğim, aldığın her nefes sana mutluluk dolu nice anlar getirsin, bize yaşattıkların gibi... Misim, sütüm, kuzum...