Tuesday, September 7, 2010

rüzgar

bugün bizim buralarda deli gibi esen rüzgarın vedası var gencecik bir ruha, hissettiğim, paylaştığım o ki, bu rüzgar o gencecik ruhun, bambaşka bir güzellikte duru bir nehir gibi varolmaya devam ettiğini gösteriyor. sonbaharın yaklaştığını gösteren bu haşin rüzgar, kuruyan yaprakları yere savurduğu gibi, tatlı, sarhoş edici bir serinlik de veriyor. bu dünyada varolurken her an farketmeyi istediğim detaylar var, rüzgarın savurduğu çimler kadar esnek olmayı, tarih öncesi çağlardan kalma erozyona uğramış taşların ağırlığında bir tarihselliği hissedebilmeyi, yeni patlayan tomurcuklar misali narin ve mütevazi, dimdik bir çınar gibi mağrur, açık denizde avlanan bir martı kadar özgür, dökülen kuru yapraklarca varoluşu kabullenebilen, suya susamış toprakların enginliğinde kucak açan, her sene meyve vereceği umuduyla sulanan üzüm bağlarınca cömert olabilmeyi isterim, umut ederim. hayatı olduğu gibi kabullenebilmek insanın içine kor bir acı düştüğünde çok zor olsa gerek. sabır ve yaşam sevgisi o acının dayanılmaz sızısını ne kadar alır, tahayyül etmek zor. paylaştıkça azalır mı, hafifler, yoksa katran karası yakar mı derinden? bilmeden paylaşabilir miyim bu ailenin acısını? sahip olduğumu düşündüğüm herşeyin hiç de öyle kalıcı olmayabileceğini düşünmek anın mutluluğunu bozan bir delilik tavrı mıdır? yoksa şükran ve teşekkür mü bunlar evrene? zamansız diye addettiğimiz her gelişme parçaların bütününde nasıl yer bulur? bunu görebilecek algılayış aslında yine dönüyor dolaşıyor bizi yaşamın akışında varolmaya getiriyor. bunu derken bile saçma buluyorum, rasyonalitenin alamayacağı hangi kaybı ben nasıl kabulleneyim? bir aile fotoğrafı içini yakarken insanın aynı anda gülümsetiyor da, delicesine, bir ailenin cesaret ve umut dolu mücadelesi, aile olmanın evrensel dokunulmazlığını elimize koyuveriyor. sözler ve ifadeler yarım, bu yazı da yarım, kırık ve dökük, bir o kadar da güçlü, varoluşun sınır tanımazlığı kalbimi ısıtıyor, ben bu pembe ruhun aktığı o başka evreni düşünmeye çalışıyorum, ama rüzgarın sesi beni bu dünyaya çekiyor. ağaçların rüzgara teslim oluşu ve batıya dönen güneş... oğlum halen uyuyor, bense burada zihnimin kıyısından yazıyorum, yazamıyorum...

1 comment:

ela selin said...

Nazlicigim,
Anne olmak dünyanin her neresinde olursan ol ayni bakis acisini paylasmak, degil mi? Aci paylastikca azalir mi bilmem ama ben cocuklarima her bakisimda cok daha farkli duygular yasiyorum üc gündür. Cok sey ögretmis bize bu minik yürek, varligiyla ve gidisiyle..