Sunday, October 17, 2010

ruya

dun gece cok garip bir ruya gordum, aslinda garip degildi, cok anlamliydi. hani altindan selalelerin aktigi uzun vadileri birlestiren asma kopruler vardir ya ustunden sallana sallana gecilir, saglam olmasa, ya da cok agir yuk binse ustune, parcalanarak dokulebilecek olan turden... iste oyle bir koprunun uzerinden bir universiteli kafile geciyor, iclerinde ben de varim. benim yardim etmekle sorumlu oldugum yaslica bir profesor de yanimda, cok degerli bir bilim adami, hem de dilbilim alaninda. koprunun uzerinden rahatca gidiyoruz. biraz sallana sallana. derken profesorle benim ayagimizin altindaki tahtalar az da olsa korkutucu bir bicimde ayrilmaya basliyor, adam yere kapaklaniyor, sorumluluk duygusuyla karnimin ici kavrulurken adami tutuveriyorum, kendimden daha onemli onun yasami. megersem yanimda cocukluktan bu yana dostum olan Deniz varmis, o beni hemen uyariyor, asma koprunun tutunma kisimlarindaki kirmizi seritleri gorunce meger surunmek gerekiyormus, hemen adami ayrilmamis olan saglam kisma aliyorum. emniyetteyiz. cok ilginc, ben dusmekten korkmuyorum ama adamin dusmesinden korkuyorum, nasil bir durum bu?! sonra yorumladim ruyayi. ruyamda Deniz'in olmasi tesaduf degil, o benim icimdeki uretkenligi, yeteneklerimi animsatmayi amaclayan ve anahtari gosteren, guvendigim kisi, belki de benim icimdeki, kendine inanan ve guvenen ben. hayatini korumakla yukumlu oldugum bilim adami ise iste bu yeteneklere ve uretkenlik arzusuna sahip olan ben. kopruden gecerken en cok ona karsi sorumlu hissediyor olmam da geri plana atilmis oldugunu hissettigim bu ben'i ortaya cikarmam gerektigi meselesi. uzun cumlelerle yine basim dertte. neyse... asil is belki de onu kopruden sag salim karsi tarafa gecirdikten sonra gitmesi gerektigi yere goturmek. esimin oyle ruyayla isi yoktur, hayatimda sezgileri, ongoruleri en kuvvetli olan insan olmasina ragmen, ona bahsetmedim. once Deniz'i aradim ulasamadim, ben de yazayim dedim. Turkce karakter yok yine, bilgisayarim henuz uykusundan uyanamadi, pilini yenileyemedim. mac bilgisayarlara sinir oluyorum, omurleri cok kisa. bu sacma detaydan sonra ruyama geri doneyim. hayatimda 5 senelik uyanislar olmustur, ben bu uyanislara uyanirken etrafimdaki herkes sacmaladigimi dusunurdu, sonra bu uyanislarin safsata olmadigi anlasildi, ama yillar sonra, garip bir modasi da oldu bu felsefi ya da enerji boyutundaki anlamlandirmalarin. ben simdilerde bundan tam 5 sene once yine bir 16 Ekim gunu ilk kez Chicago'ya gelisimi animsiyorum. 90'larin ortasindan 2000'deki degisim, sonra 2005'teki donusum, simdilerde yine bir bes sene sonra icimde olup bitenleri anlamlandirmaya calisiyorum. ruyamdaki bilim adamina sesleniyorum, o bana guveniyor, benim onu koruyacagimi biliyor, o benim uretken, yetenekli yanim, gunluk yasamimdan ayrismiyor ama bana ozel, bana ayrilmis o uretkenlik alanini, ozerkligini onemsiyor. kulak veriyorum sana, anahtar elimde, bilgisiyle. oglum bile bana sesleniyor, 20 aylik muthis varligiyla, olgun, enerjik, bagimsiz, guclu haliyle beni sasirtiyor; sabrimi tuketmeye calistigi en azgin zamanlarinda biraz mizildanip odasinda kalip oynamaya keyifle razi olusu beni gulumsetiyor. odasini cilginca dagitirken ya da tasiyabildigi, surukleyebildigi her turlu esyanin yerini degistirirkenki guclu durusu, insanin gucu yettigince basarabileceklerinin ne kadar enginde bir yerlerde oldugunu sembolize ediyor zihnimde... canim oglum.

1 comment:

Didem Mollaoglu said...

Canim, iki yazini da keyifle ve heyecanla okudum. Bir once yazdigin yazi ardindan ruyan. Bir biriyle ne kadar ic ice.. etkiliyici...Kendi icindeki gucun farkinda olman ama aslinda engel olmadigin bir cekince. Aslinda sen de cok iyi biliyorsun icindeki gucun sana neler yaptiracagini. Bu oz elestiriler aslinda yeni yollarin habercisi gibi... Hos gelsinler diyelim mi?

PS: Bu yazının linkini mutlaka Deniz'e yolla...