Friday, February 5, 2010

sevgi


Ne zamandır yazmak istiyorum, bu anı kolluyordum, ne yazacağımı bile düşünmeden başladım klavyenin tuşlarına dokunmaya. Düşüncelerimin hızına yetişemeyen parmaklarımla bir oyun içindeyim, haydi daha hızlı oyunu bu. Günlerdir zamanın içinde akıyoruz oğlumla. Bir yaşının dolmasına az kaldığı bu son günlerde sanki bu günler bir daha geri gelmeyecek, tadını çıkaralım diyerek yapmadık iş, gitmedik yer, oynamadık oyun bırakmamaya çabalıyoruz, o bana uyuyor tabii ki, asıl yerinde duramayan benim. Bebeğim büyümüş, koca adam olmuş. Altıncı dişini bile çıkartmış. Oradan oraya üç çeşitte emekleyen bebeğim çok hareketlendi, bebek gibi bile durmuyor artık, sanki iki yaşında koca adam! Hem yerde dizlerinin üstünde, hem sürünerek ("army crawl"), hem de tıpkı benim bebekken yaptığım gibi poposunun üstünde, kurbağa gibi zıp zıp zıplayarak emekliyor, hangisi kolayına giderse. Ayakta uzunca bir süre durduktan sonra yorulduğunun belirtisi homurdanma ile yere oturuveriyor Babil, sonra yeniden başlıyor evin altını üstüne getirmeye! Artık anne deyişinin belirginliği, bana uzanarak, beni çağırdığında yüzümü güldürüyor, içimi ısıtıyor.

Son günlerde bebeğimle evimizde anne ve bebekleriyle yapacağımız çok dilli (çift dilli) okuma günlerine hazırlandık, İspanyolca ve Fransızca kitaplar aldık (Ingilizcesi de var), her ne kadar oğlum çılgın gibi emeklemek ve sayısı doğumgünü şerefine artmış oyuncaklarıyla boğuşmakla meşgul olsa da ben ona kitap okurken ilgisini çeken bir ses, sözcük olduğunda yanımda bitiveriyor! Babil'i eskisi gibi kucakta tutmak mümkün değil! Biz de odasında oyun alanında oturuyoruz, özgürce hareket ederken ben kitap okuyup, resimlerini gösteriyorum, o da bir yanıma geliyor, bir gidiyor, bir gülüyor, bir çığlık atıyor. Çocuk olmanın en ayırt edici özelliği, inanılmaz bir öğrenme enerjisine sahip olmaları, biz yetişkinler bu yaşımızda böyle bir aşkla dolu olsak deviremeyeceğimiz iş kalmaz, feyz alıyorum ben de işte böyle! Halk kütüphanelerinde düzenlenen hikaye okuma günlerine de gidiyoruz, kendi çocuğum kadar, tüm yavruların ilgisini, gözlemlerini hayranlıkla seyre dalıyorum, insanın içini yaşam enerjisi ile doldurur bu seyir saatleri. Düzenli olarak gittiğimiz gruplarda sürekli karşılaştığım ebeveynlerin yavrularının nasıl da büyüdüklerini kendi yavrumunki kadar hayretle ve hayranlıkla karşılıyorum. İnsanoğlu ömrünün bu ilk yılında, tüm yaşamı boyunca büyümeyeceği ya da değişmeyeceği kadar müthiş bir hızla gelişiyor, dönüşüyor. Yavrum, kalbim, ruhum...

Artık günde üç en fazla dört kere emziriyorum seni, yavaş yavaş kendin bırakacaksın sanırım, içimde garip tatlı,buruk, gururla karışık bir sızı, bağımsızlığını ilan etmen için en çok ben çabalamadım mı? Peki nedir bu hüznün anlamı? Artık benim seni yedirmeme de izin vermiyorsun, kaşık hatta çatal kullanma çabaların bir yana, artık kendi ellerinle ustaca yemek yiyorsun. Gözünle seçip ayırdığın sebzeleri sana yedirebilmek için müthiş güzellikte bir tarifi uyguluyorum, burada "patty" dedikleri türde bir karışım, yumurta sarısı, peynir, kepek unu, keten tohumu, çeşitli sebze rendeleri veya püreleri, önceden kavrulmuş kıyma (hindi veya biftek), önceden pişirilip didiklenmiş tavuk, dana eti veya balık, özetle güzel ve sağlıklı olan ne varsa hepsi karıştırılır, yoğunca bir karışım olur, omlet ya da pancake gibi az yağlanmış tavada pişirilir. Bunları küçük parçalar halinde önüne koyuyorum, sen de kendi ellerinle afiyetle yiyorsun. Pişirmesi de çok pratik. Sen yeme bakalım, bende çare bol o sebzeleri sana yedirmek için! Meyve ile aramız hep iyi neyse ki...

Gelelim ilk yaşgününe! Evde dostlarla ufak bir parti vereceğiz. Pastanı sipariş ettim. Hediyelerimiz, oyuncakların, hepsi geldi, oynamaya başladın bile! Kitapların geldi, okumaya başladık bile! Parti malzemelerini alacağız, o günün yemek listesi hazır, yardım edecek hamarat bir dostum bile var! Hazırlıkları elimden geldiğince planlı yapıyorum, yoksa zaman hızlıca geçiyor. Ne çok ünlem işareti oldu, heyecanımı anla Babil!

Oğlum geçen sene bu zamanlar seni bekliyordum, şimdilerde yaşadığımız her ana şükrederek nefes alıyorum. Hayatımın en güzel yılı için sana binlerce kez teşekkür etsem azdır. Hafıza dediğimiz zihnimin duvarlarına, gün be gün, an be an yaşanan herşeyi kazımak istiyorum, tüm anları, şimdiyi, dünü, herşeyi; bilgimin bilincimle yoğrulduğu o noktada sevgimin derinliğini bir kere daha duyumsuyorum. Her gün binlerce kere söylediğim gibi, ne kadar söylesem sevgimi ifade edemiyorum, yine de söylüyorum, mis kokunu içime çekerek, zihnime kazıyarak hem de, seni seviyorum.

6 comments:

Gülfer said...

Azıcık kalmış 1 yaşına! Gerçekten de çok heyecanlı arkadaşım! Bu arada iyice belirginleşen iki minik inci diş de gözümden kaçmadı :)

ela selin said...

Gözümde canlandi yerde emekleyerek, gülerek kitap okuyan Babil ve annesi. Gülümsedim...
1 yas cok ama cok özel. Selin icin giristigimiz hazirliklari düsünüyorum. Ne kadar heyecanliydik. Deniz icin aile arasinda daha ufak bir kutlama yapacagiz.
1 yas! Dedigin gibi dönüm noktasi. Düsündükce inanamiyorum.

ela selin said...

Patty de cok iyi fikirmis. Ben de deneyecegim.

Deniz said...

:)) Mum üflemeyi öğrensin bir an önce

Didem Mollaoglu said...

Tek kelime ile mükemmel canım arkadaşım benim seninle gurur duyuyorum... Anlattıkların tatlı bir hayal gibi gözümün önünde canlanıyor. Güzel anne, güzel Nazom...Böylesine güzel bir varlığı dünyaya getirdiğin için, böylesine titizlikle ve sevgiyle onu dünyaya kazandırdığın için ne desem az.. Emeğine, güzel ruhuna ve anneliğine sağlık. Babilimin doğumgünün şimdiden kutlarım. O gün geldiğinde de arayacağım tabi sizi ama yine buradan da yazayım. Sizi çok seviyor ve öpüyorum

Gülfer said...

Canım, ne mutlu, ne kadar da heyecanlısındır kim bilir?

Babil oğluşun doğum günü kutlu olsun. Mutlu, sağlıklı, huzurlu uzuun bir ömrü olsun sevdikleriyle.

O maviş gözlerinden benim yerime de öp olur mu?