Friday, January 7, 2011

yeniyıl

yeniyılın ilk haftası neler yaptık?

kış dönemi müzik kursumuza yazıldık ve ilk dersimize gittik, Babil artık iyiden iyiye katılır oldu, dans ederek, şarkılara hecelerle eşlik ederek, belli başlı tempo hareketlerine katılarak neşe saçıyor!

bu hafta dört aydır kuaföre gitmediğimi kuaförde saçlarımı kestirirken anladım, en son 4 eylül'de gitmişim, pes yani, kuaförüm saçlarımın beyazlarını kapatırken saçımın doğal rengini çok iyi tutturduğundan saçım uzadıkça umursamayıp beklemişim, artık eskisi gibi çok uzun saça bakamıyorum, gerçi saçım yine uzunca, hatta at kuyruğu bile yapabiliyorum ama daha katlı ve şekilli kestirdim saçımı.

oğlumun ikinci yaşının dolmasına çok az kaldı inanamıyorum.

biraz yediklerime dikkat edeyim diyorum artık, sütüm de azaldı zaten, hani emzirirken yediklerime dikkat etmek anlamında, halen emziriyorum dediğimde göz yuvarlayabilecek herkese selam olsun! rejim demek bazen garip geliyor, üstüme dikte edilen bir formata köle olmuşum gibi, tercih etmiyorum o fikri, farkettim ki (eşim hep söylerdi de gel laf dinle işte) pek fazla et yemiyorum ben, yani protein fazla almıyorum, karbolara aban canım aban, o da insanı doyurmuyor, şimdilerde sabah omlet, öğlen tavuk ya da balık, akşam et ya da benzeri, ayrıca her öğünde salata ve sebze. genel olarak daha az yediklerimi artırıp (protein ve sebze), daha çok yediklerimi azalttım ya da ortadan kaldırdım (bol şekerli meyveler, ekmek, pilav, makarna, tatlılar). daha dinç hissediyorum kendimi, başlarda biraz zorlandım, halen zorlanıyorum, oh şöyle kepek ekmeğine bir katman nutella sürsem diyorum, vazgeçiyorum, yerine badem yiyorum azıcık, yerini tutmuyor ama... aslında insanın anne olduktan sonra demeye dilim varmıyor ama belli başlı mihenk taşlarından sonra vücudunu algılayışı değişiyor sanırım, ama yapısal olarak Babil'e bir kardeş gelsin diye dombili olma ihtimalim varsa bu ihtimali ortadan kaldırmak için yazık ki yıllar öncesinde geride bıraktığım bu yediğine dikkat meselesini tekrar ele almam gerekti, fikre çıpa atalım, daha sağlıklı olmak, derlenip toplanmak, eksik protein ve sebze alımından hallice kronik yorgunluğun çaresi bu adımı atmaktı, başlayalı tam iki hafta oldu. haftada iki ya da üç kere spora da gidiyorum hep ama yediğine dikkat etmeden değişimi yaratmak zor, gerçekçi olan yaklaşım bu.

oğlumun ikinci yaş gününde bir parti yapmak niyetinde değilim, belki biz bize günübirlik bir gezi ve kutlama yapabiliriz. içim bir garip, bebeğim büyüdü, halen minnoş ama kocaman oldu da bir yandan...

oğluma gündüzleri bez giydirmiyorum artık, evdeysek ya popo açık ya da külot var, çoktandır tuvaletini söylüyor, bazen ''potty''ye yani lazımlığına yapıyor, bazense etrafa, ben lazımlık demiyorum, ''tuvalet'' diyorum, ''oğlum ç.. k... tuvalete'' diye, yavaş yavaş yol alıyoruz, çok fazla beklemek istemiyorum, böyle uzun süreceği söylense de, bütün gece kendi yatağında deliksiz uyuyan, çatal kaşıkla yemek yiyen, top oynayıp müzik ritmiyle dans eden, lego ile yaratıcı şekiller yapan, bizimle akıllı oyunlar kurup şen sosyal kahkahalar atan yavrumun ne kadar büyüdüğünü görürken tuvalet meselesini geciktirmek garip geliyor açıkçası. aslında biz 18 aylıktan başladık, biraz yarı zamanlı devam ettik, araya tatiller girdi, bazen geçici duraksamalar, daha tutarlı olsam belki daha hızlı olacaktı ama bazen Babil direndi, bazen ben pes ettim, ama şimdilerde sifon çeken, tuvalete bay bay bile yapan, ayrıca 11 saatlik gece uykusundan kupkuru uyanan yavrumun hazır olduğuna eminim, oğlumu gözlemlerken kendi iç sesimi takip ediyorum.

biraz havadan sudan, biraz olan bitenden yazdım, aslında eksik yazdım, değişimi beklerken bazen aslında değişim diye dramatik bir durum olmadığını öğrenirsin ya da bunun farkına varırsın ya, akışın kendisi var bu aralar belki de, hatta dramatik denilebilecek bir değişim dahi olsa bu akışın bir parçası olacak, hemen hamurumuzu ona yoğuruvereceğiz, dönüşürken biz ve biz bize olacağız hep, başta garipsedim içime doğan bu duyguyu, sonra rahatlar gibi oldum, hani sıktıkça elinden kaçıverir ipin ucu, ucundan rahatça tuttukça elin terlemez, kavrarsın gidişatı, sanki böyle. su bulanmadan durulmaz derler, bazen bulanıklık sandığın hareketin ve dalganın ta kendisi oluyor, su değil ki bulanık olan, rüzgarın ve dalganın etkisiyle sallanan yosunlar ve savrulan kum...

ince bir tabaka kar yağdı, tuttu da hatta. bir üstüne yağsa keşke bu gece, her yer kupkuru, ne güzel tutar, yakınlardaki bir tepelikten kızak kaymaya gideriz, kar dolsun her yer! hem belki bir de kayak kayacaktık yakınlardaki bir kayak merkezinde. müthiş kayak tatilimize ithafen bir de ''midwest'' tepelerinden inelim diye... karın yağmasını bekliyorum, yoksa kışın tadı kalmadı, hazırım baharın gelmesine.

tilki, papağan, su, anneanne, dede, araba, anne, baba, möö mööö, traktör, bebek, at topu, yapma, mısır, mee mee... kulağıma ve kalbime dolan tüm kelimelerinin tınısına deli oluyorum, canım kuzum.

sıradanın ya da gündeliğin ötesine geçebilsem, zihnimin en ince kıvrımlarından dökülebilsem burada, tuttum ve tutuyorum yine, bırakabildiklerimle... seni seviyorum Babil.