Monday, December 20, 2010

birdenbire

bu yıl henüz bitmeden içime azıcık dolan hüznü mü paylaşsam, yoksa yeniyılın neler getireceğine dair heyecanımı mı yazsam? bir başka dünyanın insanıyım ben bu aralar. günlük koşuşturmaları tamamlarken oğlumla ağır çekimde zaman geçirmek istiyorum. skype üzerinden anneannesini ve dedesini tanıyan oğlum evde annemle babamın resmini gösterip "anaaane" ve "dede" diyor, inanılmaz, çok kısa sürelerde aynı mekanı paylaşmışlar, ama teknolojinin de yardımıyla biliyor, tanıyor, seviyor onları, ekrandan cilveler, oyunlar yapıyor onlara. sevinsem mi üzülsem mi şaşırıyorum bazen. bu yılın nasıl geçtiğini anlamadım sanki, ama son aylar yavaşladık, beklemedeyim. sevinçlere ve güzel değişimlere vesile bir yıl diliyorum kendimize, tüm sevdiklerimize ve sevenlerimize. bugün lapa lapa kar yağmaya başladı, hava soğuk ve yerler buzluydu, sanırım her yer sabaha kadar pof pof bembeyaz olacak. oğlumun kar deyişine bayılıyorum, yatmadan önce camdan dışarı bakıp da yağan karı göstererek "kar" diyor, kar yağıyor oğlum, sen çoktan yatağında sımsıcak uyudun, dışarıda usul usul yağan karın sanki incecik düşüşünü duyuyorum, ya da hayal ediyorum var olmayan böylesine ince ve derinden sesi, kar tanelerinin her birinin benzersiz şekli vardır ya onlar gibi duygular yağıyor içime bu aralar, bir o yandan bir bu yana, bakalım derlenip toplandığında nerede buluşacak tüm bu duygular... sabırla beklemek hayatın en büyük erdemlerinden belki de... bilmeden ya da bilerek beklemek, sabırsızlanmadan, beklentilerin arsız titreşimlerinden arınmış, beklentisiz, değişimi duyumsarken sabırla beklemek, varoluşa kendini bırakırken, sorumlu yaşamak, akıllı ve bilge davranmak, korkuyu tavsiye eden cahil bilgelerden uzakta, kendi kuytusunda dingin ve sevgiyle dolu olabilmek, paylaşırken kendini sorumsuz cahillerden sakınabilmek, kırılmanın k'sinden bu yana bir satır arası kalır geriye, ben de bu yağan kar gibi düşer ve erirken zihnimin ara duvarlarında, sırtımın üşüdüğünü hissederim. ayağımın altında kalan battaniyemi istanbul'daki evimızden getirdim, üstünde rahmetli kedim zeus'un tüyleri var halen, üşüdüm, battaniyeme sığındım, aşkımın koyduğu likörümden bir yudum aldım, klavyemden son kelimelerimi tıklarken günün somutluğunda ne çok soyutlamalarla düşündüğümü farkettim yine. zihnimi arındırırken yazayım, yazarken arındırayım isterim, zor, çok zor, filtrelerin dünyasında zor, elimden geldiğince açılıyorum, kapalı kaldığınca kalsın yazdıklarım, paylaşabildiklerim sevincim olsun, oğlumun sevgisi her yanımı ısıtsın.

Sunday, December 19, 2010

tatil ve biz

aralık ayını ve 2010 yılını, colorado'da geçirdiğimiz kayak tatilimizin tadıyla bitireceğiz anlaşılan. ayın 13'ünde, oğlum tam da 22 aylık olduğu gün yola çıktık, chicago'dan iki saatten fazla süren bir uçak yolculuğunun ardından iki saate yakın bir araba transferi ile dağa çıkılıyor, hava değişiminin vücutlarımıza yaptığı etkiyi sadece yolda değil, kayarken, gece uyurken de hissettik, su ihtiyacı, oksijen darlığı, tüm konfora ve denetime karşın doğanın eşsiz egemenliği... vardığımız gün kayamayacak kadar geç olduğundan salı günü açılışı yaptık. ilk hamlık tedirginliğini atınca, mavi pistlere dalabildim. artık mavi pistlerde kayıyorum, müthiş! siyah pistlerde rahatça kayan eşimin iknası ve birkaç motivasyon hediyesi ile (yeni kayak pantalonum, birkaç şık aksesuar) kendime inandım, dikkatli ama güvenli bir cesaretle bir yerime ziyan getirmeden bu tatili tamamladım! 20'li yaşların başında öğrenip de yıllarca ara verilince, bir de üstüne bir yerime birşey olmasın, çocuğum var diye ket vurduran bir fikirle yola çıkınca iş sarpa sarıyor tek başınayken, aşkım da baktı ki ben yerimde sayacağım, işi ele aldı ve benim şüphelerime rağmen sonunda karar alarak babil'i kayak merkezinin yuvasına 2 gün 2'şer saat bıraktık ki beraber kayalım, oğlum ilk kez yuvaya gitti, yuvadaki ilk gününe dair çizelgesinde yazan sıfatlar: "content, happy, friendly" yani memnun, mutlu, dostane. kamyonlarla oynamış, öğretmeniyle saklambaç oynamış, arkadaşlarıyla el işi yapmış, canım ne uyumlu, tatlı bir kuzusun sen! seyahat etmeyi seven, yeni yerleri keşfetmeye bayılan bebeğim otelden kayak merkezinin eteğine transfer sağlayan gondola binmeye bayıldı, kaldığımız otelden her yere transfer yapan minibüse kaç kere bindi bilemiyorum, yattığı yeri yadırgamaz, gündüz biraz uyuduysa akşam uykusuna dek idare eder, ne varsa yer, yemezse canı çekeni belirtir onu yer, gezer, koşar, etrafına gülücükler saçar, aferin kuzuma, aferin, iyice gezgin oldun sen, seni tutana aşkolsun artık! her seyahatimizde ufkunun ne kadar da genişlediğini görüyorum, mekan değişimi ile kaşif yönünün iyice ortaya çıktığını farkediyorum. babil'i yuvaya bırakınca, eşimle ben, babil'e dönüşümlü bakmak yerine beraber 2 saat boyunca kayabildik, bu bana öyle iyi geldi ki! beraber benim tek başıma girmeyeceğim pistlere girdik, ben yavaşça indim, eşim bana teknik talimatlar da verdi kayışımı düzelteyim diye. babil'in 3 yaşını doldurduktan sonra kesinlikle kayağa başlamasına da kararlıyız, kar ve soğuğu heyecan ve coşkuyla karşılayan oğlumun dağ sporlarına ilgi duyacağına emin olduk artık, hem ailecek yapılabilecek en güzel etkinliklerin başında geliyor, hem de chicago'da uzun ve durağan gelen kış aylarımızı keyifli kılıyor. chicago'ya yakın eyaletlerdeki kayak merkezlerine de gideceğiz, her ne kadar colorado gibi olmasa da üzerinden kayılabilecek bu tepecikler de bu heyecanımı ayakta tutacaktır. familyamızın kayakçı olacağı göz önünde bulundurulursa ve de en geç yaşta öğrenenin de ben olduğum düşünülürse, en çok çabayı benim göstermem gerekiyor! bu kadar kayak heyecanı ifadesi yeterli. oğlum, herşeyden önce senin varlığının tatlı mutluluğu içimizi dolduruyor, baban bazen beni şaşırtan ifadeler kullanır, chicago'ya dönüş uçuşumuz için havaalanına giderken yolda araba koltuğunda uyuyan seni gösterip, "böyle bir adam yoktu daha önce, bak şimdi var" der, ne kadar da hızlı büyüdüğünü düşünürüm, içim titrer. canım yavrum, sevgimizi kalbinde ve tüm varlığında bilecek, hissedeceksin hep, seni olduğun gibi, her halinle sonsuz seviyoruz. yepyeni bir yıla daha girmeden bu yılda bize verdiğin herşey için, varlığın ve eşsiz sıcaklığın için sana teşekkür ederim yavrum. hayatımızın şans kıvılcımısın, değişimin ve dönüşümün sapasağlam bir dengede duran noktacıklarını ince ince boyayan doğal varlığınla benzersiz bir sevginin kaynağısın. hayatı akıllı, cesur, sevgi dolu ve asıl bir duruşla yaşamanın tadını bilirken aşkla yaşayacaksın oğlum, aşkla doğduğun gibi, babil olup da kalbimize dolduğun gibi...